Genel
Musul vilayeti Türkiye’ye bırakılmalı
Follow @dusuncemektebi2
Milletler Cemiyeti Komisyonu’nun Musul raporuna göre; sahada karşılaşılan gerçeklik, yeni uluslararası düzenin varsaydığı sosyolojiyle uyuÅŸmamaktadır. Etnik kimlikler ve âidiyetler mevcut olmakla birlikte bunlar “ya, ya da”dan çok “hem, hem de” mantığına dayanmaktadır. Bu sebeple etnik Türk sayılmayan kesimlerin Türkiye’yi destekleyiÅŸleri “ÅŸaşırtıcı” bulunmaktadır. Tarihin tezgâhı bu coÄŸrafyada Avrupa’dakinden farklı bir millet kumaşı dokumuÅŸtur. Tüm gruplar bir miktar diÄŸerleriyle karışmış vaziyettedir. Etnik âidiyetler siyasi kararlar üzerinde bire bir belirleyici deÄŸildir. Aslında Ä°ngilizler’in “eÄŸitimsiz” saydığı Musullular, ticari menfaatlerinden Türk idaresiyle ilgili olumlu hafızanın tezahürlerine kadar bir dizi sebeple gayet “rasyonel” tercihlerde bulunmaktadır.
Komisyon, bölge ahalisinin Türkiye’ye katılma isteÄŸine dair bulgularını rapordaki pasajlara şöyle yansıtır: Bir kere bölgenin ÅŸehirlerinde bariz bir Türk varlığı mevcuttur…
“(Musul’dan Kerkük ve ötesine uzanıp) Ana cadde olarak anılan güzergah üzerindeki kasabalarda yaÅŸayan nüfusun temel soyunun Türk olduÄŸu hususunda şüphe bulunmamaktadır. Ä°leri gelenler Türk’tür ve inceleyebildiÄŸimiz evlerin çoÄŸunda aile üyeleriyle Türkçe konuÅŸmaktadırlar. Kerkük’te Hristiyanların bile kendi aralarında Türkçe konuÅŸtuklarını zikredebiliriz... Erbil yedi mahalleye bölünmüştür. Bu mahallelerin muhtarlarıyla mülakat yaptık. Milliyetlerinin ne olduÄŸunu sorduÄŸumuzda; beÅŸi Türk olduklarını, biri Kürt olduÄŸu kadar Türk olduÄŸunu, biri de Yahudi olduÄŸunu söyleyerek cevap verdi... Türkçe, ana cadde boyunca öneme sahip her yerleÅŸimde konuÅŸulmaktadır... Küçük Altın Köprü Kasabası kesinlikle Türk’tür. Tuz Hurmatlı nüfusu birkaç Yahudi aile dışında tamamen Türk yahut Türkmendir... Kara Tepe nüfusunun yüzde 75 oranında Türk/Türkmen olduÄŸunu tahmin ediyoruz... Taza Hurmatli ve Tauk çoÄŸunlukla Türk’tür.” Ayrıca, “kendilerini Arap olarak niteleyen (bazıları), Türk kökenli olduklarının farkındalar.”
Rapora göre, bölgede Kürtleşmiş Türkler de bulunmaktadır:
“... Onlar (Türkler) ana cadde boyunca çiftliklerde de mevcutlar, bunların çoÄŸunun sahibi Türk eÅŸraftır... Ä°ki milletin bu toprak üzerinde çok yakından iliÅŸkili olduÄŸu gerçeÄŸi göz önünde tutulduÄŸunda (Türklerin) KürtleÅŸmesi çok hızlı ilerlediÄŸine inandığımız doÄŸal bir süreçtir. Daha önce de söylediÄŸimiz gibi ÅŸehirlerdeki Türk ileri gelenleri bile sık sık Kürt hanımlarla evlenmektedir.”
Yezidilerin Türkiye tercihi
Ä°ngilizler, Musul’la Türkiye arasındaki baÄŸları zayıf göstermek amacıyla Türkmenler’in ve Kürtler’in kökenlerine dair spekülatif tezler ileri sürerler. Londra’ya göre, Tel Afer’de konuÅŸulan Türkçe’nin Ä°stanbul lehçesinden çok ÇaÄŸatay lehçesine benzeyiÅŸi gibi hususlar sebebiyle Türkmenler Osmanlı deÄŸildir. Bu yüzden Türkler’den ayrı bir milliyet olarak deÄŸerlendirilmeleri gerekir. MC Komisyonu, bu temelsiz iddiaları ciddiye almaz. Kürtlerin TuranîliÄŸi/Ä°ranîliÄŸi tartışmasının hedefi de aynıdır. Rapordaki kayıtlara göre; Ä°ngiliz akademyasının ürettiÄŸi prestijli Encyclopedia Britannica’da ve yine Ä°ngiliz Dış Ä°liÅŸkiler Ofisi Tarih Bölümü tarafından 1920’de basılan El Kitabı’nda Kürtlerin atası sayılan toplulukların Turan kökenli oldukları bilgisi yer almaktadır. Türkiye’nin bu kaynaklara yaptığı atıflara Ä°ngiltere “Britannica’nın yanılmaz olmadığını” söyleyerek itiraz etmiÅŸtir. Nitekim bu “yanlış” daha sonra düzeltilecektir. Britannica’nın ilerleyen baskılarındaki deÄŸiÅŸiklikler Ä°ngiliz emperyal siyasetinin icaplarının oryantalist çalışmaları nasıl yönlendirdiÄŸine iyi bir örnek teÅŸkil ediyor. MC Komisyonu’nun ulaÅŸtığı ÅŸu hüküm Kürtlere yönelik Ä°ngiliz propagandasının arkasındaki “kaygıları” özetliyor: “EÄŸer Kürtlere yerel yönetimle ilgili bazı garantiler verilmezse bu halkın çoÄŸunluÄŸu Türk egemenliÄŸini Arap egemenliÄŸine tercih edebilir.”
“... Sınır bölgesinden Türkiye’ye yönelik silahlı faaliyetlerin önleneceÄŸine dair taahhüdün yerine getirilmeyiÅŸi egemenlik devri sözleÅŸmesinin ihlali anlamına geliyor.”
Peki, Araplar Arap egemenliÄŸi hakkında ne düşünüyorlardı? Komisyon, Arap ahalideki Türkiye sempatisini ÅŸu cümlelerle tespit etmiÅŸ: “Çok sayıda Arap özellikle fakir sınıflar Türk taraftarı. Zaman zaman sempatilerini dokunaklı ifadelerle gösteriyorlar.” “En sıkı milliyetçi Araplar Türkiye’yi yabancı kontrolü altındaki bir Irak’a tercih edeceklerini söylüyorlar.” Yezidilerin Türkiye’yi tercih ediÅŸleri Komisyon için daha ÅŸaşırtıcı olmuÅŸtur. Yahudiler ve Hristiyanlar da Ä°ngiliz idaresinin devamı seçeneÄŸi hariç Irak’ı deÄŸil, Türkiye’yi istemiÅŸlerdir.
Irak ve ‘tartışmalı topraklar’
Raporda, Irak’ı destekleyenlerin ise Arap Krallığı ile herhangi bir dayanışma duygusu içinde olmadıkları, kararlarını manda yönetiminin devamı ihtimaline ve ekonomik beklentilere göre ÅŸekillendirdikleri belirtiliyor. Bu iki faktör olmasaydı danışılan kiÅŸilerin Türkiye’yi tercih edecekleri söyleniyor: “Irak’a dair ulusal bir hissiyat söz konusu deÄŸil... Bütün olarak ele alındığında Irak lehine ifade edilen fikirler çoÄŸunlukla ortak bir vatanseverlikten ziyade özel çıkarlara ya da topluluk menfaatlerine dayanıyor.” Bu yüzden de “EÄŸer manda yönetimi kısa sürede sona erecekse Irak devleti taraftarlarının çoÄŸu Türkiye’ye iade edilmeyi ister.”
Görüldüğü gibi Milletler Cemiyeti Heyeti dönemin uluslararası hukuk sisteminde sınırların yeniden çizilmesiyle ilgili güçlü bir ilke olarak benimsenen “halkların kendi kaderini tayini”ne esas oluÅŸturabilecek ÅŸartlar açısından Musul’un Türkiye’ye bırakılması gerektiÄŸini ifade ediyor. Komisyon, aÅŸağıdaki pasajlardan anlaşılacağı üzere Musul’un uluslararası hukuk açısından Türkiye’ye ait olduÄŸunu vurgularken, Ankara’nın bölge üzerindeki egemenliÄŸi ile bu ilke arasında herhangi bir uyumsuzluktan ima yoluyla da olsa söz etmiyor. Aksine, Musul’un Irak’a bırakılışını azınlıklar ile Ä°ngiliz hükümetinin isteÄŸine uygun olarak sadece manda yönetiminin devamı gibi geçici siyasi ÅŸartlara baÄŸlıyor. Manda idaresi son bulacaksa Musul meselesi için en uygun çözüm olarak bölgenin Türkiye’ye iadesini öngörüyor: “Komisyon hukuki açıdan, bu güç haklarından feragat edene kadar tartışmalı toprakların Türkiye’nin tamamlayıcı bir parçası olarak kabul edilmesinin zorunlu olduÄŸu düşüncesindedir. Irak, ne fetih hakkını ne de herhangi bir baÅŸka yasal hakkı ileri sürerek tartışmalı toprakları isteyemez.”
“(EÄŸer manda yönetimi kısa sürede sona ererse) Türkiye’nin iç ve dış siyasi vaziyeti kendi haline bırakılmış bir Irak karşısında kıyasa yer vermeyecek derecede istikrarlı olduÄŸu için Musul vilayetini Türk egemenliÄŸine bırakmak daha iyi olacaktır.”
Bu cümleleri epigraftaki paragrafla birleÅŸtirdiÄŸimizde, raporun müstakbel tartışmalarda hukuk tekniÄŸi açısından önem taşıyabilecek ne kadar deÄŸerli verileri kayıt altına aldığına bir kez daha ÅŸahit oluyoruz. Örnek vermek gerekirse; Milletler Cemiyeti Komisyonu, Irak Devleti’ni iki parçalı bir yapı olarak tanımlıyor: Devletin uluslararası hukuk açısından doÄŸduÄŸu Irak toprakları ile sonradan eklenen “tartışmalı topraklar/Musul”.
Bir baÅŸka dikkat çekici nokta da ne fiili Ä°ngiliz iÅŸgalinin ne de Milletler Cemiyeti kararının Türkiye’nin Musul’daki hukuki egemenliÄŸini ortadan kaldıramayacağının vurgulanmasıdır. Komisyonun yorumuna göre, Türkiye’nin Musul’daki egemenliÄŸi ancak bu yönde yapılacak açık bir irade beyanıyla devredilebilir. Bu durum Türkiye, Ä°ngiltere ve Irak arasında 1926’da imzalanan antlaÅŸmadaki hükümleri egemenlik devrinin ÅŸartlarına dönüştürmektedir. Dolayısıyla bir çizgi deÄŸil, 75 km derinliÄŸinde bir alan olarak tanımlanan sınır bölgesinden Türkiye’ye yönelik silahlı faaliyetlerin önleneceÄŸine dair taahhüdün yerine getirilmeyiÅŸi de egemenlik devri sözleÅŸmesinin ihlali anlamına geliyor. Irak’ın eski Musul vilayetimizdeki hakimiyetini yitirebileceÄŸi gelecek senaryolarında, ardıllık/halefiyetle ilgili diÄŸer hukuki meselelerle birlikte bu ve benzeri baÅŸka hususlar Türkiye’nin “tarihi haklara” iliÅŸkin iddialarının dayanakları arasında yer alabilir.
“Dikkat çekici bir nokta da ne fiili Ä°ngiliz iÅŸgalinin ne de Milletler Cemiyeti kararının Türkiye’nin Musul’daki egemenliÄŸini ortadan kaldırmayacağının vurgulanmasıdır.”
Son olarak, baÅŸa dönmek ve yazılarımın giriÅŸinde iÅŸaret ettiÄŸim hukuk-siyaset iliÅŸkisini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Dünya sistemi sancılı bir mecraya doÄŸru akarken, yarınlar için dünü daha çok konuÅŸmamız gereken bir döneme girdiÄŸimiz de muhtemel iddialarımızın “tarihi/hukukî” dayanaklarıyla ilgili hazırlıklarımızı eksiksiz yapmamız gerektiÄŸi de doÄŸru. Bununla birlikte en haklı tezlerin bile ancak küresel, bölgesel ve yerel güç dengeleri ile uluslararası düzene hakim genel iklimin çerçevesini çizdiÄŸi reelpolitik/stratejik zemin elveriÅŸli olduÄŸunda yahut cesaretle aklı birleÅŸtiren hamlelerle elveriÅŸli hale getirildiÄŸinde karşılık bulabileceÄŸini unutmamalıyız. Türkiye’yi, tüm bu deÄŸiÅŸkenleri de gözeterek adımlaması gereken uzunca bir “süreç” bekliyor.
KAYNAK: KARAR
Henüz yorum yapılmamış.